Göz Doktoru Karadayı: “Glokomun Tedavisinde TEK Hedef Tansiyonu Daha Düşük Bir Değere İndirmek”

Göz Doktoru Karadayı: “Glokomun Tedavisinde TEK Hedef Tansiyonu Daha Düşük Bir Değere İndirmek”

ABONE OL
12 Mart 2016 13:56
Göz Doktoru Karadayı: “Glokomun Tedavisinde TEK Hedef Tansiyonu Daha Düşük Bir Değere İndirmek”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Koray Karadayı, glokom tedavisinde tek hedefin, mevcut göz tansiyonunu, ister yüksek ister normal olsun, daha da düşük bir değere indirmek ve orada kalmasını sağlamak oludğunu söyledi.v

Doç. Dr. Koray Karadayı, glokom daha özel adıyla “Primer Açık Açılı Glokom” (PAAG), göziçi basıncının göz sinirine zamanla baskı yapmasıyla oluşan, başlangıçta hiç belirti vermeyen, oldukça sessiz seyreden ve körlükle sonuçlanabilen ciddi bir göz hastalığı olduğunu belirterek, “Toplumda her yüz kişiden iki (beyaz ırk) ile sekizinde (siyah ırk) görülür. Hiç belirti vermemesi yüzünden, hastalık maalesef iyice ilerlediğinde farkedilir ve o zaman da tedavisi daha zor olmakta, üstelik de kaybedilen görme bir daha geri kazanılamamaktadır. Glokomun belirti veren bir çeşidi daha vardır ki buna “Açı Kapanması Glokomu” (AKG) adı verilir. PAAG’un aksine, AKG, şiddetli ağrı nöbetleriyle kendini gösterir ve hasta çoğu zaman acil olarak doktora gelir. Tedavisi de lazer ve/veya ilaçlarla acil müdahale ve sonra da takiptir. Türk toplumundaki glokomların sadece yüzde 3-5’i AKG olup, yüzde 95’i belirti vermeyip sessiz ilerleyen PAAG”dur. Dünyada ve ülkemizde birçok farklı glokom tipleri olmasına rağmen ülkemiz için en önemlisi PAAG’dur” dedi.

Özellikle ilk başladığında yıllarca belirti vermediğinden, PAAG’un hastanın kendisi tarafından farkedilmesi çok zor oluduğunun altını çizen Karadayı, “Görme sinirinin çeperindeki lifler en önce etkilendiğinden, hastanın merkezi görmesi hiç bozulmaz, hatta son evre glokom hastalarında bile “merkezi görme” (yani uzaktan ve yakından küçük harflerin seçilebilmesi) 10/10 düzeyinde, yani tam olabilir. Fakat bu hastalarda “periferik görme” dediğimiz “etraf görmesi” -yani baktığımız yerin biraz yukarısı, aşağısı, sağı solu; resmin ortası değil ama kenarları gibi- yavaş yavaş kaybolur. Buna iyi bir örnek; görmesi çok net olan bir glokom hastası arabada yola bakarken dikiz aynalarının birini veya ikisini görmeyebilir. Ya da geceleyin aya bakıp ayın yüzeyindeki kraterleri çok net seçerken, ayın biraz üstünde, altında, sağında veya solundaki bir veya birkaç yıldız kümesini hiç farketmeyebilir. Glokom daha da ilerledikçe, hasta yanlarını görmemeye başlayacağından, bir kapıdan girerken omzunu kapının kenarına çarpabilir. En son evrede ise sadece ince bir merkezi görme kalır; tünel görüşü adı verilen bu evrede bu ince tünel dışındaki dünya tamamen kararmıştır. Bir süre sonra da tam körlük başlar” dedi.

karadayı sözlerini şöyle sürdürdü: “Glokom çoğu zaman yüksek göz tansiyonuna bağlı olsa da, her 6 glokom hastasından ortalama birinde göz tansiyonu normal (10-22 mm Cıva), hatta normalin de altında olabilir; buna normal tansiyonlu/düşük tansiyonlu glokom hastalığı adı verilir. Ayrıca bazı insanlarda, göziçi basıncı yüksek seyretse de bunlarda glokom gelişmez; buna da “Oküler Hipertansiyon” denir ve sadece ileride glokom gelişecek mi? diye düzenli aralıklarla doktor tarafından takip edilmeleri yeterlidir. Özetle, sadece göz tansiyonunu ölçmek, tek başına glokom teşhisi koymaya yeterli olmaz. Esas olarak, bir göz doktorunun göz sinirindeki hasarı muayene esnasında tespit etmesi, bunu da “görme alanı tetkiki”, “merkezi kornea kalınlığı ölçümü” gibi bazı göz tetkikleriyle teyit etmesi gereklidir. Rutin göz muayenesine gelen her hastanın mutlaka gözdibi muayenesi yapılır. Bu muayenede göz hekimi görme sinirini dikkatle muayene eder. Fakat bazı hastalarda göz sinirindeki bulgular da sınırda kalabilir. Bu gibi durumlarda hastaya glokom tetkiklerinin yapılması hatta bazen tekrarlanması gerekebilir”.

Karadayı, tedavide tek hedefin mevcut göz tansiyonunu, ister yüksek ister normal olsun, daha da düşük bir değere indirmek ve orada kalmasını sağlamak olduğunu belirterek, “Bu çoğu zaman göz damlalarıyla, bazen lazerle bazen de ameliyatla sağlanır. Daha seyrek görüldüğünden bu yazıda bahsedilmeyen sekonder glokomlar dediğimiz glokom tiplerinde ise, tedavi nedene yönelik yapılır. Örneğin, ilerlemiş katarakta bağlı bir glokomda katarakt ameliyatı glokomu da tedavi eder.Dünya Glokom Haftası vesilesiyle şunu da hatırlatmakta sonsuz fayda vardır: Yapılan çalışmalar göstermektedir ki toplumdaki glokom hastalarının en az yarısı glokom olduğundan habersizdir. Halbuki hangi glokom tipi olursa olsun erken tanı iki nedenle çok mühimdir; birincisi, tedavi başlayana kadar görme alanı kayıpları sinsice devam edecektir ve bu kayıplar tedavi başlandıktan sonra çoğu zaman geri gelmemektedir. İkincisi de, tedaviye erken evrelerde başlanırsa, başarı oranı daha yüksektir” dedi.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.